post-image
Begum Noor 0 Yorumlar

Denizin etrafında kurulan geniş masa

Bir gemi teslim töreni, bir denizcilik fuarı ya da bir liman ziyareti… Son kare hep benzer: siyasetçiler, emekli askerler, genç mühendisler, iş insanları, deniz subayları, öğrenciler, STK temsilcileri aynı salonda. Manşetler de tanıdık: Amiral herkesi buluşturdu. Bu sadece bir isim ya da rütbe meselesi değil; deniz gücünün artık diplomasi, ekonomi ve teknolojiyle aynı denklemde konuşulmasıyla ilgili.

Neden şimdi? Çünkü Türkiye’nin denizle kurduğu ilişki hızla değişti. Karadeniz’de güvenlik dengesi, tahıl koridoru tecrübesi, Ege ve Doğu Akdeniz’deki rekabet, NATO görevleri ve çok taraflı tatbikatlar; hepsi deniz dosyasını iç politika ile dış politikanın kesişimine taşıdı. Aynı anda, yerli savunma projeleri ve sivil denizcilik yatırımları yeni bir ekosistem yarattı.

Savunma tarafında MİLGEM’le geliştirilen korvet ve fırkateynler, amfibi kabiliyetleri artıran TCG Anadolu gibi platformlar, denizdeki caydırıcılık tartışmasını teknik bir çerçeveye çekti. Bu projelerin tedarik zincirinde yüzlerce KOBİ, üniversite laboratuvarları, start-up’lar ve tasarım ofisleri var. Sivil denizcilikte ise liman genişlemeleri, lojistik merkezleri, tersanelerde bakım-onarım kapasitesi ve yat üretimi Türkiye’yi bölgede görünür kılıyor. Doğal olarak, bu iki dünya kesiştiği her yerde ortak bir dil arıyor.

İstanbul bu buluşmaların kalbi. Boğazın jeopolitiği kadar, Tuzla ve Yalova’daki tersane kuşağı, fuarlar ve uluslararası heyet ziyaretleri şehri bir vitrine dönüştürüyor. Liman otoriteleri, armatörler, klas kuruluşları, çevre ve güvenlik birimleri aynı gündemde buluşuyor: daha güvenli, daha yeşil ve daha verimli hatlar. Bazen bir liman turu, bazen bir sempozyum ya da bir gemi içi teknik brifing; format değişse de masa aynı kalıyor.

Deniz diplomasisi sahada da işliyor. Müttefik donanmalarla ortak tatbikatlar, liman ziyaretleri ve açık gemi günleri hem askeri iletişimi güçlendiriyor hem de kamuoyuna denizi yakından gösteriyor. Aileler köprüüstünü gezerken, mühendisler makineleri inceliyor, öğrenciler staj imkanlarını soruyor. Bu temas, kapalı kapılar ardında kalmayan bir güvenlik anlatısı kuruyor.

Gündemin üç ayağı: güvenlik, ekonomi, teknoloji

Bugünkü deniz tartışmasının üç ayağı var. Güvenlik: Karadeniz’de risk yönetimi, mayın temizliği, deniz yollarının emniyeti. Ekonomi: konteyner ve dökme yük akışları, liman verimliliği, sigorta ve navlun maliyetleri. Teknoloji: sensör füzyonu, veri analitiği, otonom sistemler, yeni yakıtlar. Biri eksik olduğunda diğer ikisi de aksıyor.

Etkinliklerde konuşulan başlıklar somut. Örneğin tedarik zincirinde yerlilik oranı, bakım-onarım sürelerinin kısaltılması, gemi üstü yazılımların siber güvenliği, limanlarda elektrifikasyon (shore power) ve alternatif yakıtlara geçiş (LNG, metanol gibi). Çevre boyutu da büyüyor: denizde kükürt ve azot emisyonları, balast suyu yönetimi, plastik kirliliği, gemi geri dönüşümünün standartlara uygunluğu gibi net sorular masaya geliyor.

Bu buluşmalarda tipik çıktılar şöyle şekilleniyor:

  • Sanayi-üniversite işbirliği protokolleri ve Ar-Ge çağrıları
  • Staj ve istihdam programları; nitelikli personel havuzu
  • Liman operasyonlarında dijitalleşme ve veri paylaşımı anlaşmaları
  • Tedarik zincirinde uzun vadeli bakım ve yerli parça temini
  • Çevre ve güvenlik için ortak denetim ve eğitim takvimleri

Emekli komutanlar ile genç mühendislerin yan yana gelmesi bu denklemin kilidi. Tecrübe sahadan akıyor, teknoloji masadan geliyor. Birinin gördüğü riski diğeri sayısallaştırıyor; biri süreç yazıyor, diğeri üretime sokuyor. Böylece “güvenlik” ile “rekabetçilik” aynı cümlede anlam buluyor.

Türkiye’nin deniz resminde ihracat odaklı büyüme de etkili. Ambarlı, Kocaeli, Mersin gibi liman kümeleri hinterlandla daha sıkı bağ kurmaya çalışıyor. Kara-demir-deniz entegrasyonu, gümrük süreçlerinin dijitalleşmesi ve yeşil lojistik hatları yatırım kararlarını belirliyor. Tersane tarafında ise bakım-onarımdan ileri donatım ve özel amaçlı gemilere, özellikle de yat ve özel hizmet gemilerinde niş alanlar öne çıkıyor.

Bir diğer gündem, şeffaflık ve kamu iletişimi. Deniz güvenliği kamuoyunda genelde kriz anlarında görünür olurdu. Şimdi düzenli brifingler, teknik paneller ve açık etkinliklerle bilgi akışı artıyor. Bu hem söylenti maliyetini düşürüyor hem de karar vericilerin elini güçlendiriyor. Kuru slogan yerine ölçülebilir hedefler konuşuldukça, güven artıyor.

Son söz niteliğinde değil, ama net bir gözlem: Denizde atılan her adım, masada yeni bir sandalyeyi hak ediyor. Güvenliği konuşurken ekonomiyi, teknolojiyi tartışırken insan kaynağını; çevreyi planlarken diplomasiyi hesaba katmak gerekiyor. “Herkesi buluşturan” o masa, tam da bu yüzden kalabalık ve işlevsel.

Benzer Gönderiler